Cumhuriyetin ilk Deniz Gezgini

Cumhuriyetin Deniz ve Bayrak Aşığı ilk Amatör Denizcisi:      Mustafa İhsan Denizaşan

Ekran Resmi 2016-12-31 22.01.35 kopya

Cem Gürdeniz

Bir an için Sadun Boro’nun Kısmet ile 21 Ağustos 1965 günü başlayıp, 15 Haziran 1968 gününde tamamladığı dünya turunun Türk halkı tarafından bilinmediğini düşünün. Türkiye’de milyonlarca gencin yüreğine, deniz sevgisi ve macera tutkusu aşılayan Sadun Boro ve Kısmet gerçeğinin bilgi ve belgelere dayalı olarak 80 yıl sonra yani 2048 yılında ortaya çıktığını hayal edin. Bugün işte böyle bir durumla karşı karşıyayız. Mustafa İhsan Denizaşan Türkiye Cumhuriyeti’nin maalesef adı yıllarca unutulmuş bir amatör denizci kahramanı olarak 80 yıl sonra karşımıza çıkıyor. Mustafa İhsan, 1930’lu yılların Türkiye’sinde yüreğini ve cesaretini öne çıkararak, Ankara isimli dört metrelik bir branda kaplı randa yelkenli sandal ile dört yılda Akdeniz’de binlerce deniz mili yol yapmış, Atlantik Okyanusuna çıkarak Cadiz’e kadar yükselmiş; onlarca limanda Türk bayrağını dalgalandırmış ve küçücük teknesinde taşıdığı gramofon ile istiklal marşımızı tüm limanlarda yerli halka ihtiram içinde dinletmiştir. Cumhuriyetin ilk gezgin amatör denizcisi olarak Türk insanın doğaya, denizde meydan okuma macerasının somutlaşmış ilk başarı abidesidir. Ona ait tüm belge ve fotoğraflar hayatta olan kızı Nevin Ersoy’a erişilerek bugün Türk denizcilik tarihine mal olmuştur.

            Denize ve denizciliğe kayıtsız şartsız aşkı kadar bayrağı ve tarihine olan saygısı denizin zorluklarını, bilinmezliği ve tahmin edilemezliğini dengeleyebilmiş ve hatta galebe çalmıştır. Mustafa İhsan 1903 yılında İstanbul’da doğmuş baba tarafından bahriyeli bir aileden gelmektedir. Çocukluğu Boğaziçi’nde Beykoz’da geçmiş, İstanbul Sanayi Mektebini bitirmiş ve 20’li yaşların sonunda bir tekne ile uzaklara gitme duygusu hayatını şekillendirmiş. Elimize geçen seyir hatıratında 1932-1936 yılları arasında Akdeniz kıyıları ile Atlantik’te Cadiz’e kadar devam eden branda kaplı yelkenli sandal seyrinin başlangıç sebebini Oscar Wilde’a ait bir sözle şöyle ifade ediyor:

‘’İdeal bir yıldıza benzer. Ona belki hiç kavuşamayız, fakat bize parlaklığı ve güzelliği ile yaşama, yaratma ve çalışma enerjisi verir.’’

Sonra kendi idealini şöyle tarif ediyor:

’Tarihin şanlı sayfalarında yer almış bir milletin evladı olarak benim taşıdığım ideal, nazlı dalgalanışlarında benliğini, bütün bir tarihini duyduğum bayrağımızı mazide atalarıma ait olan her yerde bir kere daha dalgalandırmaktı. Böylece bana birçok fedakarlıklarla bu bayrağı emanet etmiş olan büyüklerimin ruhunu da hoşnut edebilecektim.’’

Onun bu seyahati ile hemen hemen aynı dönemde (1932-1939 arası) Alman Oscar Speck’in de bir kano ile Tuna, Akdeniz, Fırat, Basra Körfezi, Arap Denizi, Hint Okyanusu, Endonezya sahillerini kıyı kıyı takip ederek Avustralya’ya varacağı seyir başlamıştı. 1923 ile 1927 yılları arasında Fransız tenisçi Alain Gerbault da küçük bir yelkenli kano ile 700 gün süren seyirle tek başına dünyayı dolaşmıştı. Her ne kadar 60 sayfalık hatıratında her iki isimden bahsetmese de bu örneklerin Mustafa İhsan’ı kamçıladığı düşünülebilir. Bir Alman ve Fansız yapabiliyorsa Atatürk’ün evladı neden yapmasın?

Mustafa İhsan önce 30 Haziran ve 14 Kasım 1932 arasında 4,5 aylık Marmara, Ege Doğu Akdeniz ve Kıbrıs seyri yaptı. Kendini ve 4 metrelik branda kaplı randa yelkenli teknesini tanıdı. 4,5 aylık bu seyrin başarısı ona daha sonra 3,5 yıl sürecek Akdeniz ve Atlantik seyri için yeterli tecrübe ve özgüveni verdi. Seyahat masrafları için bağış kampanyasını kendi yürüttü. 1 Temmuz 1933’de başlayan seyrini 30 Ağustos 1936’da tamamladı. Hedefi Kuzey Denizine kadar çıkmak, İngiltere, Hollanda Belçika ve Almanya’yı ziyaret etmekti. Oradan Tuna Yolu ile Karadeniz üzerinden İstanbul’a dönmeyi amaçlıyordu. Maddi imkansızlıklar nedeniyle İspanyanın Atlantik kıyısında, Cadiz yakınındaki Huelva limanına kadar gidebildi. Gidişte Akdeniz’in doğu (Levant) ve kuzey (Magrib) sahillerini kullandı. Anavatana dönüşte de kuzey kıyılarını takip etti. Çok cüzi maddi, yardımlara rağmen, gittiği her limanda Mustafa Kemal’in onurlu ve başı dik gençliğinin bir temsilcisi olarak, tertemiz beyaz kıyafetleri ve illaki üzerindeki şanlı bayrağımızın ay yıldızı ile Türk denizcisini dünyaya tanıttı.

Dönüşünde bu büyük başarısını büyük kitlelere duyuramadı. Bir kaç gazetede orta sayfa haberi oldu. Deniz Kuvvetleri Taşkızak Tersanesinde ambar memuru olarak işe başladı. 1937 yılında soyadı kanunu ile Denizaşan soyadını aldı. 1964 yılında, emekliliğinden 2 yıl sonra Hürriyet Gazetesinde Akdeniz seyrini kısa tefrika olarak yayımladı. 1989 yılında vefat etti ve Paşabahçe mezarlığında toprağa verildi. 1991 yılında bir denizcilik dergisinde gazeteci Özcan Özyemişçi, Mustafa İhsan’ı kamuoyuna bir makale ile hatırlattı. 2008 yılında gazeteci ve deniz araştırmacısı Hulusi Gürbüz sahaflarda bulduğu bir kartpostal üzerinden konuyu derinliğine araştırdı ve kızını bularak Mustafa İhsan Denizaşan’ın dört yıllık Akdeniz seyrinin tüm belge ve fotoğraflarına erişti. Denizcilik tarihimiz Hulusi Gürbüz’e bu başarısından dolayı şükran duymalıdır. Bu sayede 2010 yılından sonra Mustafa İhsan Denizaşan Türk denizcilik kültüründe hak ettiği yeri ağır ağır almaya başladı. Yacht dergisi de 2011 yılında, 70’nci sayısında ‘’Sekiz Canlı Mustafa İhsan’’ başlığı ile onu haberleştirenler arasında yerini almıştı.

Bugün onun hak ettiği manevi taht, Türk halkının gönlünde kurulmalıdır. Deniz ve Denizcilik Müzelerimiz teknesinin bir replikası ile Mustafa İhsan galerisi kurmalı, hakkında kitaplar basılmalı, sergiler açılmalı ve Kalamış’taki gezgin Türkler anıtının yanına Mustafa İhsan Denizaşan anıtı dikilmelidir. Böylece, ona karşı geçmiş nesillerin vefasızlığını sanırım bir nebze hafifletmiş oluruz. Aziz hatırası, cesur yüreği ve asil ruhu önünde saygı ile eğiliyorum.